Ah canlarım, nasıl da heyecanlandılar bak, ne kadar da isterdim, dünyanın değişen dengelerinden, barıştan, tatlılıklardan bahsedeyim..
Ha yine tatlılıklardan bahsedeceğim orada bir sorun yok ama,
Ne yazık ki dünyada da değişen tek bir şey yok..
O yüzden, siz iyisi mi kendinize odaklanın, dünyayı güzelleştirmeye, bu sene kendinizden başlayın..
Size yazmadan yaklaşık iki saat önce,
Üçüncü senesinde ve hala bitmemiş kısmetsiz romanıma devam etmek için bilgisayar başına oturdum,
Nedense, her yazma kararı alışımda, ve zaman buluşumda tabi - nitekim bir milyon kere yazmak isteyip, bir kere başına oturabiliyorum ya - önceden yazdıklarıma şöyle bir göz atarken kendimi hikayeyi baştan, sondan, ortadan bir yerden okuyor buluyorum..
E göz atıyormuşsun, okumayıp da ne yapacaktın bir durum değil,
Yaklaşık bir saat okuyorum ve sonucunda tek bir kelime yazamadan kendimi bu kez de bundan birilerine bahsederken, bahsetme ihtiyacı çekerken, ya da kendi kendime ah canım ne de tatlı yazmışım deyip dosyayı kapatırken buluyorum.
Sonuç: bugün de yine tek kelime yazmadım ve size anlatmaya başladım,
Ama söz bu son, kendimi afişe ettim ya, daha da yapmam..
Her seferinde yaptığım tek bir çıkarım var ama;
Erkek ağzından çok tatlı şiir yazıyorum ya,
Erkek olsaymışım, fena olurmuş..
Yani ben, erkek olan bana, tav olurmuşum gibi ilginç ve cümle uzadıkça daha tuhaf ve itici gelen bir durum ortaya çıkıyor galiba, kendime meyil mi yaptım ben acaba ne oldu şimdi?
Bak şimdi;
""‘Sen,
Nasıl ve nereden
Kim, kimse o
Teşekkür ederim
Kim, kimse o
Teşekkür ederim
Gözlerimi yumsam
Gözlerini açsan
Dört yanımdasın
Gözlerini açsan
Dört yanımdasın
Hangi yana kaçsam?’
Kumsal’ın
yanağını kibarca okşadı ve ekledi
‘Seninleyim
Nasıl ve nereden çıktın?
Nasıl ve nereden çıktın?
Güzelim
Gel,’
elini kalbine götürdü ‘anlat bana.
Derdimin çaresi yok.’""
Daha ilginci, Leyla ile Mecnun'un Ak Sakallı Dede'si, diziden önce benim kitapta görünmüş..
""
‘...Aşk geldiyse kaçmak boşuna
Dedi bütün yol kahrımı çeken
Ermiş dede
Ermiş olmaya gerek yok dedi,
Aşkın acısını anlamaya
Sen aşık olmuşsun çocuk,
Ne yap ne et,
Kurtulma
Gençlikte hoş görülür her hata
Sevmezse bile seni
Suç senin değil..
""
Daha güzeli kitapta Leyla diye karakter de var, neyse ki başrol değil.
Yine de gerdi ama.
Bak gece gece, sardım yine romantiğe, iyi mi?
Acaba bu "Güneş" karakteri mi beni her defasında romantikleştiriyor, yoksa ben romantikleştikçe mi içimdeki "Güneş"in konuşası, anlatası geliyor..
Şimdi buradan sonra paso şiir gidesim var,
Ama yapmayacağım, çünkü bu sene rektör baba tam 4 dolu dolu final haftası nasip etti.
Evet, tam 4 hafta,
2 düz 2 büt.
Ben 4 düz 3 büt gidiyorum,
Bitince kazak olacak,
Belki 4 düz 2 büt bir boş bırakıp, atkıya da dönebilirim.
Buna haraşo deniyor.
Haroşa da olabilir,
Horaşa da,
benim için aralarında hiç bir fark yok.
Nitekim okul yarım dönem uzadı bile, uzatmayanı dövüyorlarmış dediler.
"‘Ne ardında
Ne önündeyim
Düşüvermişim en orta yerine
Kahvesinin gözlerinin
Dört bir yanım uzanıyor da
Tutmaya yetmiyor
Kum tanesini "
Bu sene boğaların yılıymış, o yüzden geri durun derim,
Milli piyangodan da 80 lira çıktı, ohooo..
Geçen sene 70 çıkmıştı,
Bu azimle 30-40 yıla kayda değer bir miktar çıkar diye hedefliyorum,
Ondan da torunlar nasiplenir anca zaten,
Aman.
Bir de seyahate çıkmam için tüm gezegenler uğraşıyormuş,
Kim dedi unuttum bunu ama vallahi doğru, gidince göreceksiniz ama neresi olduğunu,
Şimdilik yakınlar hariç sır..
Şiirle başladım şiirle bitireyim bu günü o zaman,
Size zorla sevdireceğim şiiri, öyle küçük bir hedefim var yakın çevreme yönelik, çaktırmadan küçük küçük ilerliyorum ama..
Hani diyorum ya, erkek ağzından bir kıza güzel yazıyorum diye,
Sıradaki şiirimiz de yine ikincil ben Güneş'ten Kumsal'ına, benden de size geliyor,
Öpüldünüz,
İyi geceler..
" ‘Bir zamanlar açtım ben
Kayalıklara vuran dalgaların sesini
Onların arasına karışıp özgür bir balık olmaya tercih
ederdim
Ben hayata uzaktan bakardım
Açıkcası, beğenmezdim de
Beğenmezdim yeşilini denizin
Gözlerimi yakardı tuzu
Sadece rüzgarıyla üstelik
Ben papatyaları
Yere dökülmüş beyaz bir boya zannederdim
Ve fırçadan sıçratılmış sarı damlacıklar
Ben seni ve senin gibileri hep uzaktan izlerdim
Beğenmezdim açıkçası
Uzun karışık saçlarını
Göz yanıltan boyalarını
Vücut hatlarını
Hepsi beni ve benim gibilerini
Baştan çıkarmak için yaratılmıştı
Zihnimde,
Hayır, baştan çıkmazdım
Baştan beri karşıydım çünkü
Ben hayata karşıydım
Şimdi sen bir çilek tanesi
Süzülüp toprağın üstünden
Sürünüp kaşındıran yeşillere
Kopardığım yerden gelip
Avucumda bittin
Kayalıklardan denize düşürdün beni
Köpükler içinde çırpınıp ölürüm sandım
Hayır, ölmedim
Ne kadar maviymiş dalgası denizin
Balıkları güneşte şıkır şıkır oynarmış
Ben başımı kaldırıp güneşe bakmamışım
Papatyalar arasına neden yatmamışım bunca senedir
Meğer onlar benim tatlı dilime
Meğer onlar benim üzerlerine düşecek
Gölgeme ne kadar muhtaçlarmış
Hayır, benden başkası olmadığından değil
Ben dahil herkese kucak açtıklarından
Sen ve senin gibiler,
Ah ne kadar güzelsiniz
Senden biliyorum diğerlerini, yanlış anlama
Çilek kokuyor saçların burnuma
Öyle bir dokunuş ki sanki
İpekböcekleri sarmış dört bir yanını
Kıyamıyorum kopacak kanatların diye
Sen çilek rengi bir kelebeksin
İçime doğan bir güneş gibisin.
Sen benim denizimin suyusun
Ve tatlısın, balıkların da senin gibi küçücük.’ "
ÇS*13'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder