Yok yok, bu sefer önce çalıştım, en sona bıraktım yazı yazmayı,
Şaşırdınız değil mi?
Ben de değiştim ya, valla.
Bazı düşüncelerim, bakış açılarım öyle değişti ki, şaşırıyorum.
Zamanın insan üzerindeki etkisi çok ürkütücü.
Bir yandan sizi sürekli olarak silip süpürüyor,
Bir yandan bakıma muhtaç bir çiçekmişsiniz gibi her gün yeniden su verip, yeniden hayata döndürüyor sizi.
Zaten hem öldürüp hem diriltmese ne eğlencesi kalırdı hayat denen bu sürecin?
"Her şeyi olan insanlar" intihar ediyor, duyuyorsunuz,
Demek ki "her şey" her şey demek değilmiş..
Hep gülerseniz ağlamanın, ağlayabilmenin değerini nereden bileceksiniz değil mi?
Ki ağlayamayan insanlar da tanıdım.
Onların içleri ağlardı, dışlarına taşmazdı sadece, belki örtüleri taştandır, metaldendir değil mi..
Ama taş su alır yosun tutar, metal dediğin de paslanır kırılır elbet..
Diyeceğim o ki, gözyaşı dediğin meret içinde tutmak için değildir, Dünya'nın cansuyudur gözyaşı..
Ne yazık ki..
Güne hangi amaçla kalkıyorsunuz çok merak ediyorum.
Ben çok uzun bir süredir amacımı kaybettim, hani uyanmak için uyanıyorum, daha fazlası gelmiyor içimden..
Günübirlik keyifler, amaçlar olur tabi, ama genele yönelik diyorum, hani "iyi ki bugüne de uyandım" diyebileceğiniz ne sebebiniz var merak ediyorum..
Bak benim vardı, çok fazla sebebim vardı, endişelerim vardı..
Endişelerim ne yöne gidiyor düşüncesi bile bir güne başlamaya değerdi..
Şimdi bakıyorum, çok uzun bir süredir, hayat, sadece hayat benim için.. Dümdüz yani, uyan, görevlerini yap ve geri dönüp uyu. Arada üzül, söylen, ya da bir iki espri yap tüm günü geçiştirecek.
Giyin, süslen, dünya üzgün olduğunu fark etmesin.
Ne alıp veremediğimiz varsa şu Dünya'yla.
İçinde adam gibi yaşamak için bir ömür çabalıyoruz da, bir tane güzelliğinin tadına varabiliyor muyuz sanki?
Hani nerede Sakura'lar, hani saklı göller, vadiler, hangi birini gezebiliyorum ben?
Tek dişi kalmış kabile reisi amcanın benden daha dingin bir hayatı var.
Yok kabile reisliğini parayla satın almamış.
Yalnızca doğru zamanda doğru yerde yaşamış.
Ve yaşlanmış..
Ben ise yaşlandığımda emekli maaşım yatmış mı diye bakıp torunlara altın takacağım.
Adam oksijeni ürete dursun damarlarında, ben hayalini kurayım bir gün ben de içime çekebilir miyim diye dünyanın havasını?
Haydi işin yoksa hayatı sorgula şimdi akşam akşam..
Shakespeare de sorgulamış, benim neyim eksik.
Adam demiş ki Hamlet'te, Büyük İskender de mantar tıpaya dönüşmedi mi sonuçta?
Evet dönüştü, biz de dönüşücez, peki ne bırakacağız geride?
Ya da bıraktıklarımız yaşamaya değer olacak mı?
İnsan hayatı, örümcek ağı gibi.
Siz de bu ağın örümceği tabii..
Ortada bir yerden mükemmel bir desenle başlıyoruz, dünyaya geliyoruz,
Sonra öre öre genişliyoruz.
Önce arkadaşlar giriyor düğümlere, sonra sevgililer,
Sonra bir başka örümcek size yardıma geliyor, birleştirip ağlarınızı beraber devam ediyorsunuz genişlemeye,
Sonra ailenize çocuklar giriyor, çocuklar kendi düğümlerini atmaya başlıyorlar,
Sonra onların çocukları oluyor şanslıysanız..
Bir bakmışsınız, bir dünyayı çevirecek bir ağınız olmuş, desen desen.. Dünyanın en güzel motifleriyle bezeli..
Bazı yerleri yırtık olabilir, hiç önemli değil, herkes hata yapar, önemli olan o hataları kesip atabilmektir..
Bu işin romantik kısmı tabi,
Yani bu yaşamak istediğim bir milyon işin,
Atmak istediğim bir milyon düğümün,
En üstten görünen en temeldeki kısmı..
O ilmekler nasıl atılacak, önemli olan kısmı orada, neler girecek ilmekler arasına ki, Dünya'yı örtüğünde benim ağım, boşluk olmasın üzerinde, tüm dünya da örtünsün benimle, hiç pişman olmadan.
Dönüp dolaşıp ölmeden önce yapılacaklar listesine getirdim lafı.
Ama o iş öyle listeyle yazıp çizip olmamalı bence,
İçimde bir yerde şiddetle sakladığım bir maceraperest var biliyorsunuz.
Sadece onu ateşleyecek birini arıyorum.
Aramıyorum daha doğrusu, onun bir şekilde beni arıyor olduğuna inanıyorum diyelim.
Dün Zeyna'yı izliyordum, 90larda hiç ilgimi çekmeyecek tekrar bugün dinlediğimde çok anlam ifade eden bir küçük hikaye geçti arasında.
Hikayeye göre,
İnsanoğlu 4 el 4 ayak ve iki kafayla yaratılmış.
Sonra Tanrılar tek bir hamleyle, ikiye ayırmışlar insanları,
Herkese bir baş iki ayak düşmüş.
Fakat ayrılık iki tarafta da umutsuzca tekrar bir araya gelme duygusu bırakmış.
Çünkü aynı ruhu paylaşırlarmış.
O günden sonra tüm insanlar tüm hayatlarını ruhlarının diğer yarısını arayarak geçirmişler.
Evet, nasıl getirdim konuyu buraya bilmiyorum ama azcık titredi içiniz bence.
Durun durun ya, ruh eşiniz ben değilim hemen meyil yapmayın.
Hayattan girdim, ölümden çıktım, sonra tekrar bir girdim hayata, anlayacağınız benim de aklım karışık bu bahislerde.. İçimdekileri azcık bilin, bir de benim açımdan bakın dedim..
Geldik işin neşeli kısmına.
Bak iyi kalpliyim diyorum burun kıvırıyorsunuz, bu arada abuk subuk şeyler oluyor daha cümlem bitmeden,
Benimle aranızı iyi tutun mazallah.
Erdim mi nedir yahu?
Şimdi saymaya başlasam baya sürer, ama bak şuanda da bir şey geçirdim içimden, bakalım bu olacak mı?
Olursa yarın size bir şarkı yollarım helalinden bak, voltranınıza kurban.
Ha bir de şu formspring meselesini açayım.
Dün daha sorarken size açayım mı falan diye, dayanamadım lafım bitmeden açtım.
Ama temelde benim kafamdaki olay formspringin tam tersine çalışıyor gibi, hani benim istediğim bana soru sormanızdansa, sorularıma yanıt olmanız, kafa karıştırıcı yani..
İçinizden bir şey gelirse, sorun ya da fikir bildirin diyeyim toplayayım o zaman.
Ha bir de herhangi bir sebepten voltrana ihtiyacınız varsa yazın, yaparız burada hepbirlikte..
http://www.formspring.me/saricic
Her türlü amaca açık yani, çirkinleşmediğiniz sürece:D
Hadi öptüm o zaman, biraz daha soru çözeyim ben,
İyi dileklerinize muhtacım, sizi seviyorum..
Öpüldünüz kocaman.
Ha bir de öpücüklerim çok birikti ama bu bambaşka bir konu..
İyi geceler..
Ha bir de son olarak, dün akşam rüyama çok kötü bir şekilde giren arkadaşa sesleniyorum,
Eğer bunu okuyorsa, bu gece daha tatlı bir insan olsun..
ÇS*12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder