Çoğu zaman anları, film gibi yaşıyorum.
Bilmiyorum sizin başınıza geliyor mu, ama benim kafamda bir köşede hep bir Hollywood filmi dönüyor.
Çoğunlukla, birden kulağımdaki müziğin ritmine kapılıp sokakta dans edesim geliyor.
Hani olur ya birkaç kişi de eşlik eder birden, ya da alkış tutarlar.
Sanki her an birden bir film sahnesine dönüşebilecekmiş gibi..
Biriyle konuşurken mesela,
Aklımda bir yerde, kamera birden uzaklaşıp ikimizi birden çekiyor.
Aklımda bir yerde, karşımdakinin suratını hayal ediyorum.
Aynı anda aynı tepkiyi verebilmiş olma olasılığı mesela..
Sanırım bu durum, 90lı yıllarda The Truman Show'u izlediğimizden beri bir kısmımız için, belki de çoğumuz için böyle.
İçimde bir yerde, küçük bir umut var, tüm bu yaşadıklarım ya da hayatım, sadece bir film konusu çıkabilir diye. Umut demiyeyim de, merak diyeyim, ya da heyecan.
Bilmem şuana kadar bahsettiklerim sizin için bir şeyler ifade ediyor mu, ama bırakın size biraz daha açıklayayım, Sarı'nın görsel dünyasını..
Görsel ve estetik olan her şeyden keyif alıyorum.
Güzel olan her şey.
Bu duygum, açıklanabilir bir his değil, herkes güzel olanı estetik olanı sever beğenir tabi, bende ki durum biraz daha hayranlığa kaçıyor sanırım.
Tabi burada bahsettiğim güzellik, insan bazında değil, doğa ve evren bazında.
İnsan da içine girmiş oluyor böylece, ancak merkezde olması için çok fırın ekmek yemesi lazım..
Şimdi bu hissiyatınla başta anlattığının ne bağlantısı var derseniz,
Güzel olanı estetik olanı sevmem, yaşadığım her anın hayalimde bir şekilde olduğundan daha güzel ve daha görsel olmasına sebep oluyor..
Her an derken, içerisinde bir duygu olmalı tabii ki, duygu yoksa hayal de yoktur.
Size hiç olmadı mı,
Metroların o girişlerindeki uzun koridorlardan yürürken, karşınızdan gelen ya da yanınızdan yürüyen, yabancıların birden aklınızda bir yerde dans etmeye başlamaları,
ya da trafik sıkışıkken köprüden atlayıp bir aksiyon filmi tadında, aşağıdan geçen bir otobüse denk gelerek yola devam ettiğiniz,
karşıdan tekin olmayan biri gelirken hiç aklınızda bilmediğiniz bilimum dövüş teknikleri uygulamadınız mı,
ya da acil bir durumda nasıl kaçarım diye düşünüp olayı bir korku filmine çevirdiğiniz..
Sevgilinizleyken, o an, bir romantik komediye dönüşmedi mi hiç,
ya da drama belki..
Eğer bu dediklerimin hiçbirini bir kez bile düşlemediyseniz,
İlk fırsatta deneyin.
Bazen hayaller gerçeklerden daha keyifli olabiliyor.
Hayır, hayaller, genelde, gerçeklerden daha keyifli oluyorlar.
Hayatımın durduk yere filme dönüşmesi,
Sanırım hikayelerimin en başta rüyalarımda bir film olarak dönüp yaratılmasına sebep oluyor.
Hepsinin bir fragmanı var mesela,
Bir gün aklımızdakini direk oynatabileceğimiz bir teknoloji de olacak, ama biz göremeyeceğiz.
Öyle olsa çok daha renkli anlar yaşatabilirdim size.
Hiç rüyanızda film izlediğiniz mi?
Bazı insanlar rüya görmüyor, bence dünyanın en büyük kayıplarından biri olabilir bu durum..
Oysa bana fikirler çoğunlukla rüyalarda geliyor, onlar olmasa belki bu kadar canlı olmazdım..
Film izlediniz mi derken, 'film gibi rüya'lardan bahsetmiyorum bak,
Baya, çerezinizi içeceğinizi alıp 'bilmemkimin şu filmi varmış' diyerek ekran başına oturup izlemekten söz ediyorum.
Rüyalarda zaman, kaçta kaç yavaş gidiyor merak ediyorum.
Acaba rüyalar uzayda mı geçiyor?
Sanırım buna emin olmak için uzaya çıkmam lazım, yazık.
Sanırım yakın gelecekte Inception'ı bir kez daha izlemeliyim, şuanki psikolojim bu yönde.
Peki nereden bu kafa dolandırıcı konuya geldim çattım gece gece..
Aslında bu gece değil, dün gece ben konuya çoktan bilinçsizde girmiştim bile.
Herhangi normal bir şekilde mesajlaşırken şöyle bir kaç satır çıktı karışık kafamdan..
"Çift boyutlu düşüneceksin,
Yani iki boyutun olacak,
Aynı anda hem burada olacaksın,
Hem orada olacaksın..
Empati gibi düşünün, ama uygulamalı empati.
Hem kendi bedeninde olacaksın,
Hem çıkıp, gidip,
O eş beden ne alemde diye bakacaksın.
Tuhaf.
Baktığınız ekrandan birbirinizi görmek gibi,
Bir şekilde, belki belirli bir uzaklıktan,
Aynı çerçeveye düşeceksin, bir şekilde,
Anlayacaksın, ikinci boyutunu da."
Hayda, bu kız ne anlattı şimdi gece gece..
Biraz kafa yorun arkadaşım, şimdi bir de "mindfucking" bir foto iliştirdim mi tam da buraya, yazı kendini bulacak.
Evet, bu paradoksik (arkadaşım kelime üretmeyi durdurun, yok böyle bir kelime) resmi de koyduktan sonra konu hepten inceptiona sardı, yok film yok rüya falan, halbu ki hiç böyle bir amacım yoktu, bu konuları neremden bağladım bu saatte bakın ben de anlamadım.
Demek ki Christopher Nolan'a da çok da zor gelmemiş bu fikriyat, bir şekilde bu üçü birbirine bağlanıyormuş.
Saygılar Chrisciğim, nereden Chris oldun şimdi bilmiyorum ama, bozma.
Ha bu arada yazıyı kapatmadan önce,
Bir arkadaşımın çok kafasına takıldı, dert edindi diye açıklıyorum,
formspring meselesini, güzellerim, oraya bir akın olmadı diye hüzünde dertte değilim, ben orayı soru sorun diye de açmadım aslında ama anlaşamadık daha bir türlü, hayalimde bir yerde bir gün sadece yorum yapmak için orayı kullanabileceğinizi anlayacaksınız..
Arkadaş da dedi, şu kadar kişi okuyor diyorsun soru olmayınca hani demesinler,
Hatta havan bozulmasın dedi,
Çocuk da haklı ama hava olsun gibi de açmadım orayı, söyleyecek lafınız varsa içinizde kalmasın dedim,
Hani bir de hep sorular soruyorum ya, bazen cevap alayım istiyorum amacı o yani..
Bunu da açıklamış olduk rahatladık.
http://www.formspring.me/saricic
Bu arada bir şey yazmak için üyelik falan istiyorsa sallayın zaten ya, ben üyeliği falan gerek olmuyor diye bunu tercih etmiştim..
E bu akşam helalinden bir dizi film çevirirsiniz heralde rüyanızda, ne diyorsunuz?
Çevirenler bana da bir yan rol versin diyorum,
Öpücüklerle ayrılıyorum.
Bu arada dünkü İspanyolca başlık İspanyol kafalamamı sağlayamadı, hala Ruslar ve Japonlarla takılıyoruz.
Hepinizin tek tek üstünü örtüyorum,
İyi geceler tatlılar.
ÇS*12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder