30 Mayıs 2012 Çarşamba

Ferrari'yi kim kaybetmiş de, ben satayım..

Şuan bilgisayarımın şarjıyla birebir mücadeledeyim..
Her türlü 'mind control'ün üst sınırındayım ama Allah'ın emri bitecek o şarj.. Neyse..


Geçen gün şöyle bir şey not etmişim telefonuma..
"Bir bilge olsaydım, bildiğim her şeyi anlatırdım. Belki de bu yüzden bilge değilim ya.. Bazen bir şeyleri bilmek, o bilgiyi saklayabilecek erdemi de gerektirir."


Hmm.. Oldu o zaman..
İnsanın metrobüste aklına neler geliyor değil mi? Metrobüs zaten çok acaip bir yer ama ona başka bir yazıda geniş geniş yer vermek isterim. O bambaşka bir kafa resmen.


Notuma dönecek olursam, ben neden bilge olamam?
Bazen bakıyorum, insanlara çok fazla fikir veriyorum. Engin bilgilerimden (!) ve harem halkını kıskandıracak entrikalı fikirlerimden yararlanmalarına (!? :) ) izin veriyorum. Hatta hiç olmayacak konularda öyle bir burnumu sokuyorum ki, mazallah işler ters gitse tek kurşuna kurban gitsem, neden diye sormam. Zaten bizim ülkede herkesin her konuda bir fikri vardır ve bu fikirlerin hepsi söyleyenlerine göre kesinlikle doğrudur. Geçende bir yörünge mekaniği dersinde Cuma Hoca, bir uzay aracının yörüngeye oturması üzerine insanların yaptığı yorumları okutmuştu mesela, ülkemiz için mükemmel bir örnek. Vitese takmak, gaza basmak gibi bilimum mükemmel fikir vardı bulursam sizinle de paylaşmak isterim, gününüz renklenir. Ancak ben, ne yazık ki, hiçbir zaman fikir alan, ya da başka fikirlere açık biri olamadım. Ki bu çok yanlış bir şey, biliyorum ama ne yapayım bünyem bu şekilde işlemiyor. Buna rağmen her konuda mutlaka bir fikrim bir yorumum vardır ve özellikle uygulanmaları yönünde de ısrarcı olurum, halbuki niye ısrar ediyorsun, yapma.


Fakat yaptım, çoğu zaman yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim. Buradan tatlı arkadaşlarıma selam olsun.


Peki hepimiz her haltı bu kadar çok biliyorsak, hepimiz bilge miyiz, ya da neden hiçbirimiz bilge değiliz?
Birincisi, kimsenin bir halt bildiği yok.
Kitap okuyan insanları bir nebze ayırıyorum, neden, kitaplarda her türlü bilgi var mı? Bilmek isteyene anlayabilene var ama daha önemlisi kitap insanın hayatına ve anlatımına bir bakış açısı ve zenginlik katıyor. (Her ne kadar bu aktiviteyi komik derecede az yapsam da en azından hayırlı bir şey olduğu fikrini tamamen destekliyorum.) Tabi burada bahsettiğim kitaplar 'Zartla Zurt'un Aşkı' 'Nasıl Vampir Oldum?' ya da 'Twitter Sohbetlerim' gibi dümdüz şeyler değil.


Ya  bak twittera da bir ara çok pis değineceğim, ama o kalp kırıcı olacak biraz, sezon finaline saklıyorum.


İkincisi, temel olarak benim de pek bir şey bildiğim yok.
Bak güzel fikir yürütürüm ama buna kimse hayır diyemez. Bakayım, yok demediniz. He, yürüttüğüm fikir her zaman işe yarar mı? E yarasaydı, hiçbir sıkıntım olmazdı değil mi? O zaman buna cevabım açık. Yaramıyor.


Üç, benim paylaşmakla ilgili temel bir sıkıntım var.
Ya çok paylaşırım, ya hiç paylaşmam.
Bildiğim bir şey varsa söylerim içimde tutamam, sevdiğim bir şey varsa hayatta paylaşmam. Bunun Türkçe karşılığı kıskançlık oluyor. Biliyorum. Kötü bir şey ama hoşuma gidiyor. İnsan hep de tatlı olamaz değil mi, bazı konularda gıcık olman lazım.
Mesela bilgeler.
He geldik asıl konuya.
Bilge deyince aklınıza direk hafif çekik gözlü, kısa, kısacası çakma Gandhi görünümlü amcalar geliyor. Neden teyzeler gelmiyor, çünkü Amerikan filmlerinde bilge kişi hep bu aynı amcadır. Bilge dediğin adam, nedir, dünyanın tatlı bilgisini yüklenmiş, olgunlaşmış, bir nevi iç huzurunu sağlayarak ermiş, maddi dünyayla bağlantısı kalmamış kendini ruhani dünyaya hediye etmiş arkadaş oluyor. E tabi biraz yaşı da olması lazım, dünyanın bilgisine 20 yaşında erişemez değil mi? Demek ki neymiş, hiç birimiz bilge değilmişiz tatlılar. Nitekim bu kriterlerin daha temel taşını bile tutturamıyoruz.


Peki bu insanların gıcık olan tarafı ne? Bilgilerini Dünya'yla paylaşmamaları.
Halbuki, paylaş da hepimiz bilge olalım kardeşim. Hepimiz keşfedelim aslen dünyanın maddiyattan çok öte bir maneviyata sahip olduğunu, değil mi? He, bu noktaya tekrar dönüp kapanış yapacağım, ama son bir fikir yürütmecem kaldı..


Dünyada bilge var mıdır, varsa nerededir?
Şimdi ben bilge olsam nereye giderim? Herhalde ben de böyle derin derin düşünmek için oksijeni bol, bayır olsun, çimenlik olsun, dağ olsun, e bunun göz zevki de var, işin içine sakura ağaçları da girmeli, tabi uzakdoğuyu seçerim. Varsa tahminimce oralarda vardır.
He, bir de internetin, cep telefonunun olduğu yerden bilge çıkmaz, kusura bakmayın.

Sonuçta aslında, bilgelik, öğrendiklerini, bildiklerini sindirecek erdemi de gerektirir. Bu erdemin de kimseye metrobüste ya da evde bilgisayar başında otururken geleceğini sanmıyorum.

Bu kadar felsefi girişi de bu kadar laçka bağlayabilirdim zaten, ama bir şeyler çıkardığınıza inanıyorum.

Ben bu kadar çok konuştuğum sürece tüm dünyayı gezsem de, bu amcalardan biriyle birebir sohbet imkanı bulup günün birinde kendimi dağa bayıra, tarlaya ota sapa versem de, benden bilge olmaz arkadaş. Ben ikinci gün kızları, üçüncü gün tüm diğer arkadaşlarımı, bir hafta içinde de facebooktan bilumum tacizkar paylaşımlarla tüm dünyayı bilge yaparım.

En başta yola deli olmadığımı kanıtlama hedefiyle çıkmıştım ya, sanırım bu yazıdan sonra biraz yol katetmişsinizdir. Pozitife mi negatife mi, bu konuda yorum yapmayacağım. :)

Bu arada blogger beni pasifikte yaşıyor sanıyor, saati ona göre veriyor,
Kafası güzel onun da herhalde.
Finallerden sonra daha tatlı daha serin yazılarla inşallah,
Öptüm.
ÇS*12

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder